REHBERLİK PANOSU

28.12.2012 4336

DERSE YOĞUNLAŞMANIN SIRRI

        

 Bazen ders çalışırken veya öğretmeni dinlerken dikkatiniz başka bir yöne doğru kayabilir.

Böyle durumlarda beyin gücünüzü çalıştırın. Hedefinize odaklanın ve yapmak istediklerinizi düşünün.

Hani öğretmen ders anlatırken, herhangi bir nedenden dolayı hayal kurmaya başlarsınız ya? Bu durumda anlatılanları duymazsınız bile. Kendiniz sınıftasınızdır, ama aklınız başka yerdedir. Eğer bu şekilde dikkatinizi toplayamıyorsanız, bunun mutlaka bir nedeni vardır. Her şeyden önce dikkatinizi neyin dağıttığını belirleyin. Daha sonra dikkatinizi dağıtan şeyleri kontrol altına almak için kendinize bir yol geliştirin ve bu yolu alışkanlık haline getirin.

Konsantre olmadan çalışma başında harcadığınız saatler, öğrenme adına size pek bir fayda getirmezken; kendinizi vererek yaptığınız az bir çalışma, önemli bir konunun anlaşılmasını sağlayabilir. Peki konsantrasyon pratik olarak nasıl sağlanabilir?

Öncelikle hedefinizi aklınızdan çıkarmayın.

Dersi sevmenizi sağlayacak bir neden bulmaya çalışın.

Dikkatinizi dağıtan ortamlardan uzaklaşın ya da ortamı yeniden düzenleyin.

En verimli çalışabildiğiniz saatlerde çalışın.

Asla yatarak, uzanarak çalışmayın.

Eğer çalışmanız gereken çok şey varsa, bunları küçük parçalara ayırarak çalışın.

Ders çalışırken hayallere daldığınızı fark ederseniz, çalışmayı bırakın. Hayaliniz bittikten sonra tekrar çalışmaya başlayın.

Çalışkan arkadaşlarınızla grup çalışması yapın.

Çalışırken, uykuyu hatırlatacak ortamlardan, televizyon, bilgisayar, telefon ve müzik setinden uzak durun.

Tüm çabanıza rağmen dikkatinizi toplayamıyorsanız o zaman 5-10 dakika ara verin. Sonra tekrar çalışmaya başlayın.

KURABİYE HIRSIZI

Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında, 
Daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına. 
Havaalanındaki dükkândan bir kitap ve bir paket 
kurabiye alıp, buldu kendisine oturacak bir yer.

 

Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de 
Yanında oturan adamın olabildiğince cüretkâr bir şekilde 
Aralarında duran paketten birer birer kurabiye 
Aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de.

Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken, 
Gözü saatteydi, ?kurabiye hırsızı? yavaş yavaş 
Tüketirken kurabiyelerini. 
Kulağı saatin tik taklarındaydı ama yine de 
engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini. 
Düşünüyordu kendi kendine, ?Kibar bir insan olmasaydım, 
Morartırdım şu adamın gözlerini!?Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca 
?Bakalım şimdi ne yapacak?? dedi kendi kendine. 
Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle 
Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye. 
Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına.

Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve
?Aman Tanrım, ne cüretkâr ve ne kaba bir adam, 
Üstelik bir teşekkür bile etmiyor!?
Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında,

Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla. 
Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına, 
Dönüp bakmadı bile ?kurabiye hırsızı? na. 
Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna, 
Sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına.

Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla. 
Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye! 
Çaresizlik içinde inledi, ?Bunlar benim kurabiyelerimse eğer; 
Ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!?
Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle, 
Kaba ve cüretkâr olan,?kurabiye hırsızı? kendisiydi işte.

 

NASIL BAKARSAN ÖĞLE GÖRÜRSÜN

Fransa?da, ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir. Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar:

?Ne yapıyorsun??

?Nesin sen, kör mü?? diye öfkeyle bağırır işçi.

?Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum. Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter.?

Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar:

?Ne yapıyorsun?? İşçi cevap verir:

?Kayaları mimari plana uygun şekilde yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi.?

Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler.

?Ya sen ne yapıyorsun?? diye sorar.

?Görmüyor musun?? der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak. ?Bir katedral yapıyorum.?

Bu hikâyenin enteresan tarafı her üç işçinin de aynı işi yapıyor olmaları. Görmeyi seçtiğiniz yol sizin tutumunuza bağlıdır. Bugün hava biraz bulutlu mu yoksa biraz güneşli mi? Güllerin dikeni mi vardır, dikenli dalların gülleri mi? Bardağın yarısı boş mudur, yarısı dolu mu? Yoksa bardak olması gerekenin iki katı büyüklükte midir?

Seçim size ait?.

ÖĞRENMENİN ÜÇ DÜŞMANI

Öğrenmenin sırrını araştıran öğrenci Ali, yaptığı araştırmaların sonucunda bu işin sırının bilge bir adamda olduğunu öğrenir ve bu bilgeyi büyük zorluklardan sonra bulur. Ali, bilge adama; Efendim ben öğrenmenin sırrını arıyorum. Bu konuda bana yardımcı olur musunuz? Der.

Bilge adam, güler yüzle, memnuniyetle olurum ama, önce ben sana şöyle güzel bir çay yapayım da birlikte içelim der ve mutfağın yolunu tutar.

Biraz sonra elinde bir tepsi, üzerinde iki fincan ve demlik ile gelir.

Bir yandan çayı doldurmaya koyulur, bir yandan da Ali ile sohbet etmeye başlar. Hem Ali?ye sorular soruyor hem de çayı fincana doldurmaya devam etmektedir. Nice zaman sonra fincan dolar ve çay tepsiye taşmaya başlar. Ama o, hiç oralı değildir ve hala Ali?yle sohbet etmeye ve  taşan fincana çay dökmeye devam etmektedir. Belli bir zaman sonra Ali dayanamaz ve Efendim çay taşıyor der.

Bilge adam, gülerek evet ben de farkındayım diye cevap verir ve ekler: Eğer sen de bu fincan gibi kendini dolu hissedersen hiçbir şey öğrenemezsin. Öğrenmenin sırrı, diğer fincan gibi kendini boş hissetmendir ve bilmiyorum demendir?

Biliyorum

Öğrenmenin en büyük düşmanı nedir?

Bu sorunun genellikle hiç düşünmediğimiz bir cevabı vardır.

Öğrenmenin en büyük düşmanı ?bilmektir?. Biliyorum diye başladığınız hiçbir bilgiyi etkin bir şekilde öğrenemezsiniz. Çünkü beyniniz algı kanallarını kapatır.

Biliyorum dediğiniz bir konuyu dinlemek ya da çalışmak insanda bıkkınlık meydana getirir.

Bu nedenle, gerek ders dinlerken gerekse ders çalışırken kendinizi sıfırlayın, sanki ilk kez öğreniyormuş bilinciyle öğrenmeye çalışın. O zaman beyniniz bütün algı kanallarını açar.

Mevlana?nın da dediği gibi en tehlikeli insan, bilmediğini bilmeyen insandır.

Sınavda istediğimiz sonuca ulaşamadıysak mutlaka eksiklerimiz olduğundandır.

İşte bu dönem, bu eksikleri tamamlamak için çalışıyoruz.

Bu nedenle, geçmişi arkanıza atın ve önünüze bakın.

Unutmayın; herkesin bir sınavı vardır.

 

Öğrenememem inancı

Öğrenmenin bir diğer düşmanı da ben bu konuyu öğrenemem, anlayamam düşüncesidir.

Bu düşünce, konu karşısında özgüven eksikliğinden kaynaklanır.  Bu özgüven eksikliğinin temel sebeplerini şöyle sıralayabiliriz.

- Öğretmenin konuyu öğrencinin öğrenme stratejine uygun anlatmayışı.

- Konuyu anlatırken karmaşık bir sıralama ile anlatması.

- Konuyu, uygun uzunlukta bölümlere ayırmaması.

- Öğrencinin daha önceki öğrencilerden konunun zor olduğu yönünde bir inanç edinmesi.

- Öğretmenlerin öğrencilere konunun zor ve anlaşılmaz olduğu yönünde bir sınırlayıcı inanç vermesidir.

Oysa beyin öğrenebilirim diye başladığınız bir konuyu daha kolay ve etkili öğrenir. Öğrenemem diye beyninizi sınırladığınızda, öğrenme kapasitenizin çok azını kullanmaya başlarsınız.

Sorunu aşmanın yolu, bunun bir kapasite sorunu olmadığını sadece kapasite kullanma sorunu olduğunu bilmektir. Çünkü insanlar arasındaki fark, kapasite farkı değil, kapasiteyi kullanma farkıdır. Kapasitemizi kullanmamızı da inançlarımız belirler.

Ne kadar kapasiteniz olduğuna inanırsanız o kadar kapasitenizi kullanırsınız. Bu nedenle hangi konu olursa olsun önce öğrenebileceğinize inanın. Çünkü o konuyu birçok insan anlayabilmiş, öğrenebilmiş.

Siz neden anlamayasınız?

Sizin onlardan bir farkınız yok.

 

Öğrenmeyi ertelemek

Öğrenmenin en sinsi düşmanlarından biri de öğrenmeyi ertelemektir. Bu sorun çalışmayı ertelemekten çok farklıdır.

Bu sorunda, ders çalışırız, ama öğrenmeyiz. Çalışma eyleminde bulunuruz, masanın başındayızdır, kitabımız, defterimiz açık, okuyoruzdur, ama öğrenmeyi erteleriz. Öğrenmeyi ertelemek, pek farkına varmadan düştüğümüz bir tuzaktır.

Öğrenmeyi Nasıl Erteleriz?

Ders çalışırken çizerek çalışanlar, önemli yerlerin altını çizer ve Şimdi şöyle güzelce önemli yerlerin altını çizeyim sonra çalışırım der.  Böylece bilgiyi kaydetmeye değil sadece çizmeye odaklanır.

Özet çıkararak çalışan öğrenciler de,  Şimdi şöyle güzelce önemli yerleri yazayım sonra bakarım der. Çoğu kimse de zaten dönüp bakmaz. Kişi adeta kitabın elle ikinci baskısını yapacak kadar en ence detayına kadar yazar.

Bu durumda da beyin bilgiyi kaydetmeye değil, sadece bir kâğıttan başka bir kağıda kopya yapmaya odaklanır.

Öğrenme, tetikte olmak demektir.

Bu nedenle, öğrenmeyi ertelememek için  şimdi çalışıyorum, şimdi öğreniyorum veya şimdi yazıyorum şimdi öğreniyorum düşüncesiyle ve daha sonra hiç geri dönmeyecekmiş gibi çalışın. O zaman beyniniz yazmaya veya çizmeye değil, kaydetmeye odaklanır.

Ayrıca, çalışırken önemli bilgilerin altını çizmek ve en önemli bilgileri karalama şeklinde hızlıca not etmek, bilgiyi beyninize daha güçlü kaydetmenizi sağlar.

Hayatta bir gayesi olmayan insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler; onlar gitmezler, ancak suyun akışına kapılırlar. SENECA